Panoramalar Ve Yağlı Boya Tablolar

ATATÜRK ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nin ikinci bölümünde Çanakkale Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebeleri'ni konu alan üç panorama dikkati çekmektedir. Üç büyük panorama, önlerinde düzenlenen başka bir alanla üç boyutlu bir etkiye büründürülmüştür. Burada kurtuluşa ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda yaşanan güçlükler ziyaretçilere yaşatılmaya çalışılmıştır.

Bu bölümde ayrıca başta Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere Kurtuluş Savaşı’na katılan komutanlardan bazılarının portreleri ile Kurtuluş Savaşımızın çeşitli anlarının resmedildiği büyük boyutlu yağlı boya tablolar sergilenmektedir.

Bu bölümde yer alan eserler Türk, Azeri ve Rus sanatçıların ortaklaşa çalışması ile oluşturulmuştur.




Bu bölümde yer alan ilk panoramada Çanakkale Deniz ve Kara Muharebeleri anlatılmaktadır. Panorama, üç boyutlu canlandırmalar ve ses efektleri ile daha çarpıcı bir hale getirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa, müttefikleri Rusya’ya yardım sağlayabilmek için Boğazlar yolu ile İstanbul’u ele geçirip Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak istiyorlardı. Bu amaçla Çanakkale Cephesi’ni açtılar. Müttefikler 400 gemiyi aşan dünyanın en büyük donanmasını (armadasını) oluşturdular. 18 Mart 1915’te zırhlı gemiler ve kruvazörlerle Çanakkale Boğazı’na girdiler. Yaklaşık 7-8 saat süren muharebe sonunda Türk tabyaları tarafından üç büyük savaş gemisi ile üç torpido bot batırıldı, üç gemiye de büyük hasar verildi. Denizden boğazı geçemeyeceğini anlayan İtilaf devletleri 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası’nın beş kritik bölgesine asker çıkararak kara savaşlarını başlattı. Çıkarma yapan birlikler İngiltere ve sömürgeleri Avustralya, Yeni Zelanda, İrlanda, Hindistan’dan getirilen askerler ile Fransız askerlerinden oluşmaktaydı.

Kuzeyde, Arıburnu bölgesine yapılan çıkarma sırasında Kurmay Yarbay Mustafa Kemal 19’uncu Tümen Komutanı sıfatıyla bulunmaktaydı. Cepheyi görmek için geldiği Conkbayırı mevkisinde düşmanı izlerken geri çekilen erleri görünce, “Neden kaçıyorsunuz?” diye sorduğunda,“Cephanemiz kalmadı,” cevabını alır. Bunun üzerine, “Düşmandan kaçılmaz, cephaneniz yoksa süngünüz var, süngü tak, yere yat,” emrini verir. Askerlerin yere yatmasıyla tepeyi ele geçirmesi an meselesi olan düşman askerleri de yere yatarak siper alır ve tepeyi ele geçirecek tarihî bir fırsatı kaçırmış olurlar. Mustafa Kemal bu olay için, “Kazandığımız an, bu andır,” sözünü söyler.

Daha sonra 57’nci Alay saat 10.00 sularında düşmanın kuzey kanadını kuşatacak şekilde plan yaptı ve o, içinde bulunulan durumu en iyi şekilde ifade eden şu tarihî taarruz emrini verdi: “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.”

İtilaf devletleri, 25 Nisan 1915 tarihinde başlayan çıkarma harekâtının sonuçsuz kalması üzerine, 06 Ağustos 1915 tarihinde kuzeyde Anafartalar sahiline ve Arıburnu istikametinden tekrar büyük bir çıkarma harekâtı başlatmışlardır. Fakat İtilaf güçlerinin bu taarruzi harekâtı 09 Ağustos’ta Anafartalar’da, 10 Ağustos’ta ise Conkbayırı’nda durdurulmuştur. Sonuç olarak karşılarında yine Mustafa Kemal’in sevk ve idaresindeki kahraman Mehmetçiği bularak geri çekilmek zorunda kalmışlardır.

Savaş sonrasında Akdeniz Seferî Kuvvetler Komutanı General Ian Hamilton şunları söylemiştir:

“Lordlarım, biz görevimizi yaptık. Binlerce mermi attık. Yaptığımız hesaba göre Gelibolu Yarımadası’nı 1 inç (2,5 cm) kalınlığında bir levhayla kaplayacak kadar mermi attık. Ancak ne yazık ki karşımızda ölüme koşan bir Türk askeri ve çok iyi sevk ve idare eden bir komuta heyeti vardı. Biz ne yapabilirdik?”

Açtıkları cephelerde istediği sonuca ulaşamayan İtilaf devletleri birlikleri, 25 Nisan 1915 tarihinde çıktıkları Gelibolu Yarımadası’nı 08-09 Ocak 1916 gecesi tamamen boşaltmışlardır.

Çanakkale Muharebesi ile ilgili İngiliz resmî harp tarihi, Mustafa Kemal Atatürk için şöyle der:

“Anzak Kolordosunun 25 Nisan’daki ilk çıkarma gününde hedefini zapt etmeyi başaramayışının en birinci sebebi bu subayın bizzat mevcudiyeti ve vaziyete hâkim olmasıdır... Conkbayırı’nda yaptığı çok parlak bir taarruz sonucunda Türkler Sarıbayır sırtları üzerinde zaptedilemez bir mevziye yerleştiler. Tarihte, bir tümen komutanının üç farklı yerde vaziyete nüfuz ederek yalnız bir muharebenin gidişine değil, aynı zamanda bir seferin akıbetine ve belki bir milletin mukadderatına tesir edecek vaziyet yaratmasına nadiren rastlanır.” Çanakkale Muharebeleri'nde her iki tarafın zayiatı şehit, yaralı, esir, kayıp olmak üzere yaklaşık iki yüz ellişer bin (250.000) olmak üzere toplam 500.000 kadardır. Çanakkale Muharebeleri'nin Türkler tarafından kazanılması bazı tarihçilerce Birinci Dünya Savaşı’nın aylarca uzamasına ve Rusya’ya yardım ulaşamadığından Çarlık rejiminin yıkılıp Bolşevik rejiminin iktidara gelmesine sebep olarak gösterilmektedir.

(1) Seyit Onbaşı

1889 yılının Eylül ayında Balıkesir’in Havran ilçesi Çamlık köyünde dünyaya geldi. Seyit, 1912’de Balkan Savaşları’na katıldı. Savaş bittiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi’nde görev aldı. Çanakkale Muharebelerinde gösterdiği kahramanlıkla adını Türk tarihine yazdırdı. Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. Sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti. 1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasası ile “Çabuk” soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti. Çanakkale panoramasında 18 Mart Deniz Savaşları ile başlayan canlandırmada Müttefik donanmasına ait zırhlılar Türk tabyalarına ateş etmektedir. Ateşler sonucunda Rumeli Mecidiye Tabyası’ndaki erlerin tamamına yakını şehit düşmüş, sağ kalan Balıkesir Havranlı Seyit Onbaşı tek başına top mermisini kaldırarak topa sürmüş ve dördüncü atışında İngilizlerin Ocean zırhlısını batırmıştır. Savaşın bitiminde muharebe sahasını gezen Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, Seyit Onbaşı’dan tekrar bu mermiyi kaldırmasını ve fotoğraf çekilmesini istemiştir. Fakat, Seyit Onbaşı bir daha bu mermiyi kaldıramayacağını bunu ancak savaştaki ruh hâli ile gerçekleştirebileceğini söyler.

(2) Bomba Sırtı Olayı

Mustafa Kemal Paşa, “Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe” adlı eserinde 57. Alayın yazdığı kahramanlık destanını şöyle anlatıyor:

“Biz ferdî kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafemiz 8 metre; yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor, sarsılmak yok, okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler ise Kelime-i şehadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor ölüyor, öldürüyor. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

(3) Mustafa Kemal’in Cep Saatinin Parçalanması

10 Ağustos 1915 sabahı saat 04.30’da başlayan taarruzumuz (süngü hücumu) olanca şiddetiyle devam ederken Mustafa Kemal ve komuta yerindeki diğer subaylar burada bulunuyor ve durumu yakından izliyorlardı. Mustafa Kemal Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe adlı eserinde bu olayı şöyle anlatmaktadır: “Gökten şarapnel, demir parçaları yağıyordu. Büyük çaplı deniz topçularının tam isabetli daneleri yerin içine girdikten sonra patlıyor, yanımızda, kenarımızda büyük lağımlar açıyordu. Bütün Conkbayırı yoğun dumanlar ve ateşler içinde kaldı. Herkes tevekkülle işin sonunu bekliyordu. Çevremiz şehitler ve yaralılarla doldu. Muharebe alanında bir şarapnel parçası göğsümün sağına çarptı. Cebimde bulunan saati paramparça etti, vücuduma girmedi. Yalnız, derince bir kan lekesi bıraktı.”

Aynı gün akşama doğru karargâhta Ordukomutanı Liman Von Sanders Paşa ile karşılaşan ve yapılan süngü hücumunu anlatan Mustafa Kemal, “Bu saat benim hayatımı kurtardı. Müsaade ederseniz bugünkü muvaffakiyetin hatırası olarak bu saati size takdim edeyim,” der ve parçalanmış saatini çıkarıp Ordu Komutanı’na verir. Liman Paşa’nın heyecandan titrediği, gözlerinin buğulandığı görülür. Yürekten kopan bir teşekkürle uzatılan saati alır ve karşılığında, ailesinin soyluluk armasını taşıyan kendi altın saatini verir.

(4) Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale Muharebelerinde Hayatını Kaybeden Yabancı Ülke Askerlerinin Yakınlarına Hitabı

1934 yılında bizzat Atatürk tarafından kaleme alınıp dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın Çanakkale’de hayatını kaybeden yabancı ülke askerlerine hitaben okuduğu, Avustralya ve Yeni Zelandalı asker yakınlarının hislerine tercüman olan nutuk şu şekildedir:

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar:

Burada dost bir vatanın toprağındasınız huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.

Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar;

Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.

Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.

Onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

(5) Çanakkale’de Hayatını Kaybeden Bir Anzak Askerinin Annesinin Atatürk’e Mektubu

Bu hitabın arkasından Çanakkale’de hayatını kaybeden bir Anzak askerinin annesi Atatürk’e bir mektup göndermiştir. Bu mektup şöyledir:

“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acılarını yaşı dinmemiş gözlerimizde takdis eden âlicenab sözleriniz şu ahir ömrümde bir anı olarak bana büyük teselli bahşetti. Yavrularımızın ebedî uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiçbirimizin kuşkusu kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine ‘Ata’ diyelim. Çünkü yavrularımızın başında söylenen sözler, kendi öz babalarının sözlerinden çok üstün, ulvi ve ilahi ifadelerdir. Majestelerine bütün gözü yaşlı anneler adına şükranlarımı sunarım...”


Batı Anadolu içlerine kadar ilerleyen düşman ordusu, Türk ordusuna son bir darbe vurarak Ankara’yı ele geçirmek istiyordu. Mustafa Kemal, 5 Ağustos 1921’de TBMM tarafından Başkomutanlığa getirildi. Başkomutan Mustafa Kemal’in önderliğinde Tekâlif-i Milliye emirleri ile halktan aldığı yardımla güçlenen ordu savaşa hazır hâle getirilmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi, 23 Ağustos 1921’de düşman taarruzu ile başladı. Amaçları ordumuzu sol kanadından yıpratıp güneyden kuşatarak yok etmekti. Muharebenin bir bölümünde düşman kuvvetleri Ankara’ya 70 km kadar yaklaşmayı başardılar. Muharebeler hâkim tepelerin bir süre karşılıklı el değiştirmesiyle sürdü. Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta dünya harp tarihine giren tarihî “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” emriyle savaşın gidişatını değiştirmiş ve Türk ordusu düşman kuvvetleri karşısında üstünlük sağlamaya başlamıştır ve sonunda düşman kuvvetleri geri çekilme gücünü bile zor bulmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi yaklaşık 110 km cephe genişliği ve 25 km cephe derinliğine sahip çok büyük bir alanda cereyan etmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi, 22 gün 22 gece sürmüş dünyanın en uzun süreli meydan muharebesidir. Muharebe, 10 Eylül 1921’de başlayan Türk ordusunun genel karşı taarruzu sonucu düşman kuvvetlerinin 13 Eylül 1921’de tamamen Sakarya’nın batısına atılması neticesinde Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. Savaş sonunda TBMM, Mustafa Kemal Paşa’ya Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın teklifi ile 19 Eylül 1921 tarihinde 153 sayılı kanunla “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesini vermiştir. Panoramada muharebenin geçtiği yerler aslına uygun olarak resmedilmiştir.

Sakarya Meydan Muharebesi panoraması devamında Mustafa Kemal’in mareşal üniformasıyla Sakarya isimli atının üzerinde görkemli bir tablosu bulunmaktadır. Bu tablo Rus Devlet Sanatçısı Ressam Sergei PRISEKIN tarafından yapılmış ve müzeye hediye edilmiştir.


Büyük Taarruz panoraması,Sakarya Meydan Muharebesi panoramasının karşısında yer almaktadır. Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında Türk ordusunun düşmanı tamamen Anadolu’dan atması için büyük bir taarruza geçmesi gerekiyordu. Ordular takviye edildi. Cepheye asker ve silah sevk edilerek Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın inisiyatifiyle taarruz kararı alındı. Taarruz planına göre düşman orduları Afyonkarahisar güneybatısından kuzeye doğru kuşatılıp, İzmir’le bağlantısı kesilerek yok edilecekti. Büyük Taarruz, Gazi Mustafa Kemal tarafından 26 Ağustos 1922 sabahı Kocatepe’den başlatıldı. Türk ordusunun üstün muharebe yeteneği ile 30 Ağustos’ta Başkomutan Meydan Muharebesi kazanıldı. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa 01 Eylül 1922’de takip harekâtı ile İzmir’e doğru ilerleyen birliklere tarihî “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi. Büyük Taarruz boyunca sırasıyla Afyonkarahisar, Uşak, Manisa ve nihayet 09 Eylül 1922’de İzmir düşmandan kurtarıldı. Birinci Dünya Savaşı sonundaki işgallere karşı başlayan Türk Kurtuluş Savaşı 09 Eylül 1922’de düşman ordusunun İzmir’den denize dökülmesi neticesinde zaferle sona ermiştir. Panoramanın bu bölümünde Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de resmedilmiştir. Hemen önünde Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Kurmay Albay Asım (GÜNDÜZ) ve 1’inci Ordu Komutanı Nurettin Paşa yer alıyor. Panoramada, “Türkler bu tahkimatı altı ayda geçebilirlerse bir günde geçtik diye övünebilirler.” denilen fakat Türk ordusunun bir günde geçtiği tahkimat hem resim hem de üç boyutlu ortamda canlandırılmıştır. Panoramanın bu bölümünde elinde sancakla yatan şehidin hikâyesi şöyledir: Mustafa Kemal Paşa 31 Ağustos 1922 günü Başkomutan Meydan Muharebesi’nin kazanılması sonrasında muharebe sahasını gezerken bir şehit sancaktarı görür. Bu olaydan çok etkilenen Mustafa Kemal, Dumlupınar’da bu olayı simgeleyen bir anıtın yapılmasını ister. 30 Ağustos 1924 tarihinde bizzat kendisi tarafından temeli atılan bu anıta “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı” ismi verilir. Panoramanın son bölümünde Türk halkının ordusunun yanında yer alışı ve Türk kadınının fedakârlıkları anlatılmıştır.